KERİMOĞLU'NDAN CESUR ÇIKIŞ
18 yıldır ülkemizde, açlık sınırının altındaki asgari ücrete, hayat pahalılığına, doların artışıyla birlikte yapılan ağır zamlara sessiz kalan ama özellikle muhalif belediyelerden maaş artışları için devamlı ödün isteyen, izanı-insafı olmayan sendikaları hiç sevmem.
Değerli okurlar; hadi gelin bugün de yine, eğri oturup doğru konuşalım.
Belediye başkanı Bülent Kerimoğlu’nun hak aramak için greve giden işçilere Ankara’yı göstermesi bence günün en önemli bombasıydı. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, ‘’Cengiz İnşaat’ın da dahil olduğu Beşli Çetenin mallarına el koyacağını’’ söylerken, İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nun aynı Cengiz İnşaata teşekkür ettiği ortamda, ‘’Hak arama yeri Ankara’dır’’ diye cesurca çıkış yapan Kerimoğlu, başta AK Partili meclis üyeleri olmak üzere, şimdiden iktidarın da tepki oklarını üzerine çekti.
Peki Niye Adres Ankara?
12 Eylül öncesi işçiler kendi acil gündemlerini ülkenin genel gündemine iliştirmek ya da o gündemin merkez konusu yapmak, yasada hâlihazırda kendi lehlerine bir kanun maddesi yoksa bile kendi haklarının yasa haline gelmesini ya da mevcut sınırlı hakların sınırlarının kendi lehlerine genişlemesini sağlamak üzere Ankara’ya giderlerdi.
Özellikle 24 Ocak 1980 Kararları ve 12 Eylül 1980 darbesi, emekçilerin haklarına yönelik yoğun bir saldırıyla kendi programını zorla dayatan neoliberalizm, başlangıcından bugüne emekçilerin lehine olan, önceki dönemin mücadelesiyle kazanılmış hakları tamamen budadı. Özel sektörden kamuya tüm çalışma rejiminin özelleştirmeler, taşeronlaştırmalar, güvencesizleştirme, esnekleşme saldırıları ile iğdiş edildiği, fiili ve hukuki hak gasplarının sıradanlaştığı bir dönemin yaşamaya başlandı.
40 yıl boyunca, emeğin maliyetinin düşürülmesi stratejileri doğrultusunda işletilen vahşi sömürü ve köleci çalışma rejiminin fiili, hukuki boyutundaki gasp faaliyeti karşısında, işçilerin olası tepki ve isyanını bastırıp yönetmek için, neoliberalizme secde etmiş Siyasal İslam, AKP şahsında tüm ağlarıyla birlikte iktidara taşındı. Bu iktidar, işçileri yoğun bir şekilde ideolojik, kültürel, politik bombardıman altına aldı. İşçilere ve yandaş sendikalara, itaati, tamahı, şükrü telkin ettiler. 15 Temmuz süreci akabinde OHAL’le başlayan işçi aleyhtarı uygulamalar pandemi fırsata çevrilerek neredeyse kesintisiz bir biçimde sürdürüldü. Fiili olarak işçilerin örgütlenme, grev, direniş haklarını yasaklama, engelleme, hukuka başvuruyla sınırlama adeta norm haline dönüştürüldü. İş Kanunu’nun 25/2 maddesine dayanarak işten atamadıkları yandaşları olmayan yaklaşık 3 milyon işçiyi ise kölelik ücretiyle geçinmeye mahkûm ettiler.
Bugün ülke genelinde neden; toplu iş sözleşmesi anlaşmazlığından dolayı sadece CHP’li belediyelerde eylemler-grevler yapılabildiğini ama iktidar belediyelerinde sendikaların kendilerine dayatılan ücretlere sessiz kalarak kabullenmelerini bilmem anlatabildim mi?
Bir diğer önemli husus ise; bu milletin öz evlatları şehit edilirken, vatan için elleri-ayakları buz tutmuş nöbet beklerken, işsizlikten kırılırken, intihar ederken, açlık sınırında yaşarken, muhalif belediyeler çalışanlarının maaşlarını ödemekte güçlük çekerken; saray sofrasında, Ejder Meyveli Smoothie (Chia tohumu eşliğinde), Pataşur içerisinde Çerkez Tavuğu, Efuli (Liçi meyvesi eşliğinde), Aloevera (Starex meyvesi eşliğinde), Orman Meyveli Special, Bahçe Naneli Limonata, Taze Sıkılmış Portakal, Taze Sıkılmış Greyfurt, Taze Sıkılmış Havuç, Taze Sıkılmış Elma, Pataşur içerisinde Çerkez Tavuğu, yenilip emekçinin hali düşünülmüyorsa, elbette hak aranacak yer Mozamik Cumhuriyeti değil, adres Ankara’dır. Çünkü yaşanan ekonomik zorlukların müsebbibi saraydır.