Pazarlık Masasını Dağıtacağız, Mehmetçik Katillerine Af Yok

Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, partisinin Türkiye gündemine ilişkin görüşlerini paylaştı.

Azmi Karamahmutoğlu: Bugün neşemiz bir başka. Mutluyuz çünkü 5 aydır tutuklu bulunan Sayın Genel Başkanımız Ümit Özdağ’ın başkanlık edeceği ilk Divan toplantısına, bu basın toplantısından sonra katılacağız. Olan biteni ele alacağız. Fakat asıl toplantı, bundan 5 gün sonra, gelecek Cumartesi günü 5 Temmuz’da gerçekleştirilecek. Sayın Genel Başkanımız Ümit Özdağ, burada kapsamlı bir basın toplantısı düzenleyecek. Bu toplantı hem canlı olarak yayınlanacak hem de katılacak değerli gazeteciler ve köşe yazarları aracılığıyla irdelenecek.

5 Temmuz Cumartesi günü Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın yapacağı basın toplantısına dikkatinizi çekmek istiyorum.

Ardından, iki gün sonra 7 Temmuz Pazartesi günü burada olmayacağız. Basın toplantısı burada yapılmayacak, Divan Toplantısı da düzenlenmeyecek. Tüm Zafer Partisi Genel Merkezi olarak Bolu’da olacağız. Bolu Kartalkaya yangınında hayatını kaybeden 78 vatandaşımızın davasının görüldüğü mahkeme için, 7 Temmuz Pazartesi günü Bolu Adliyesi’nde olacağız.

Gündemimiz malum; Türkiye, 3 gündür adeta yangın yeri. Çeşitli illerde başlayan yangınlar, havaların ısınmasıyla birlikte artış gösterdi ve sadece son 48 saatte 150 yangın yaşandı. Sakarya’dan İzmir’e kadar birçok ilde çıkan yangınların en büyüğü İzmir’de meydana geldi. İzmir’in Menderes ve Seferihisar ilçelerini etkisi altına alan yangın, yayılarak ne yazık ki yerleşim yerlerine, iş yerlerine ve konutlara ulaştı ve buraları yakmaya başladı. Hemen her yaz, Antalya’dan Bodrum’a kadar tekrar eden orman yangınlarını, bu yaz mevsiminde ilk olarak İzmir’de yaşamaya başladık.

Kış turizminde, bildiğiniz gibi ihmal ve denetimsizlikten kaynaklanan otel yangınlarını yaşadık. Fakat buna rağmen Turizm Bakanı koltuğunda oturmaya devam etti. Hâlâ da o koltukta. Yaz turizmi mevsiminde ise ne yazık ki orman yangınlarıyla karşılaşıyor ve bu yangınlarla yazı sürdürüyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığı’nda bakanlar değişse bile, aynı ihmal ve denetimsizlik sürüyor; ormanlarımız yanmaya devam ediyor.

Yanan ormanların yerine yeniden ağaçlandırma yapılması gerekirken, betonlaşmaya zemin hazırlamak için bu yangınlar aracılığıyla yeni alanlar açılıyor. Bunun örneklerini, Bodrum’da yerine otel yapılan ve orman yangınıyla kelleşmiş alanlarda yaşadık ve gördük. AKP hükümetinin yönettiği ülkede ne yazık ki bu uygulamalara alıştırıldık. Çünkü AKP hükümeti o depremde de yoktu.
Maraş ve Hatay depremlerinde yoktu. Şimdi de yanan ormanlarda yok. Geçtiğimiz yıllarda Marmaris'te yoktu, bugün de İzmir'de göremedik. Nasıl göremedik? Yangının ikinci ya da üçüncü gününde görebilirsiniz. Yangın bittikten sonra görebilirsiniz. Fakat yangın öncesinde yapması gerekenleri, alması gereken önlemleri yerine getirmeyerek, denetimleri yapmayarak, tedbirleri almadan, yangına anında müdahale edecek hazırlıkları yapmadan ve yangına zamanında müdahale etmeyerek...

Yani 23 yıllık, çeyrek asırlık iktidarın sonunda AKP hükümetinin bakanlıkları, milletvekilleri ve asıl önemlisi bürokrasisi... AKP hükümetinin bürokrasisi öylesine yorgun, yılgın, hevessiz, iştahsız ve isteksiz ki bu durum doğrudan hükümete de yansıyor. Ortaya çıkan denetimsizlik ve ihmaller, yangından depreme kadar aslında önlenebilir veya onarılabilir pek çok sonucu çözümsüz hale getiriyor ve ne yazık ki bu sorunlar ülkenin tepesine çöküyor.

Bir de bu yangınlarla yakılamayan yerler var. Örneğin yangınların ulaşamadığı zeytinliklerimiz... Yangınlarla yakılamayan bu zeytinlikler, bu kez kazmaların hedefinde. Vatan toprağının her bir yanını kömür karasıyla karartmak isteyen AKP hükümeti, şimdi de elinde kazmalarla zeytinliklerimize girişmeye başlamış durumda.

Zeytinliklerin madencilik faaliyetine açılmasını öngören yasa tasarısı Meclis komisyonundan geçti. Teklif, yalnızca zeytinliklerin madenciliğe açılmasını değil, aynı zamanda stratejik ve kritik maden sahalarında acele kamulaştırma yapılmasını da öngörüyor. Bu durumu, bildiğiniz gibi, deprem bölgesinden de hatırlıyoruz.

Bu kamulaştırma kararları, tapu hükmünde sayılacak. Yasa teklifinin Genel Kurul’da oylanarak yasalaşması halinde, zeytinliklerde ve koruma altındaki alanlarda madencilik faaliyetleri yasal hale gelecek. AKP hükümeti, yandaş enerji şirketlerini hem doğaya hem de tarımdan, zeytincilikten geçinen köylü vatandaşlara tercih ediyor. Her yer kömür olup karardıktan sonra geç kalmış olacağız. AKP’nin Meclis’e getirdiği bu tasarının yasalaşması mutlaka önlenmelidir.

Değerli Türk kamuoyu, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Sayın Fahrettin Altun başkanlığında bir "Dezenformasyonla Mücadele Merkezi" kurulmuştu. Bu merkez, en olmadık konularda dahi kamuoyundaki tartışmalara müdahil oluyordu.
Fakat Suriye’den gelen ve yabancı basında da yer alan haberlere göre, kahraman Türk askerine yönelik Kürtçü terör örgütü tarafından drone’larla düzenlenen kalleş bir saldırıda 9 Mehmetçiğimizin yaralandığı iddiası 3 gündür sosyal medyada ve uluslararası basında dolaşıyor. Bu haber 3. gününe girmesine rağmen, AKP hükümetinin ilgili bakanlıklarından ya da hükümet sözcüsünden yüreklere su serpecek bir yalanlama hâlâ yapılmadı.

Peki, Fahrettin Altun neyi bekliyor? Dezenformasyonla Mücadele Merkezi neyi bekliyor? Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bu haberleri yalanlamak, yanlışlamak ve kamuoyunu bilgilendirmek için neden harekete geçmiyor?
Cumhur İttifakı iktidarının, PKK narkoterör örgütü ve onun elebaşı, bebek katili Abdullah Öcalan ile oturduğu pazarlık masasındaki al-ver süreci devam ediyor. Güya eli kanlı terör örgütü, pazarlıksız olarak silah bırakacak ve kendini dağıtacaktı. Ancak sürecin 8. gününde geldiğimiz nokta, Kürt etnisitesinin şovenist partisi DEM Parti’nin isteğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir komisyon kurulması olmuştur. Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş, bu talebi yerine getirerek parlamentoda temsil edilen tüm siyasi partilere komisyona katılmaları çağrısında bulunmuştur.

Oysa Mehmetçik katillerinin affedilmesini dahi içeren bu sürecin başlatıcısı Meclis’teki tüm partiler değil, Cumhur İttifakı’nı oluşturan partilerdir. Ve sonradan bu sürece dâhil olan DEM Parti'dir. Parlamentoda temsil edilen siyasi partilere, Yüce Meclis’in her bir üyesine, tüm milletvekillerine tek tek çağrıda bulunuyoruz:
Eğer kendinizi bu kirli pazarlık masasının bir tarafı olarak görmüyorsanız, Türk milletinin egemenliğini zayıflatacak, onu paylaşacak bu masanın kuruluşunda yer almadıysanız, lütfen sonradan da o masaya oturup Türk milletinin vicdanında mahkûm olmayı göze almayınız.

Sonu anayasa değişikliğine, yeni bir anayasaya kadar uzanabilecek yaşamsal bir kırılma kararının verileceği yer milletin iradesi olmalıdır. Bunun için de halk oylamasına, yani referanduma gidilmelidir. Zafer Partisi, bu ihanet sürecine ilk günden itibaren gösterdiği itirazını tavizsiz şekilde sürdürmektedir.
İlk gün “Pazarlık masasını dağıtacağız, Mehmetçik katillerine af yok” demiştik ve halkı bilgilendirmeye, bilinçlendirmeye başlamıştık. Aynı sözümüzde, aynı duruşumuzda kararlıyız. Bizi susturmak için Genel Başkanımızı zindana atmış olmanız, bizi yolumuzdan alıkoymayacaktır. Türkiye'nin egemenliğini zayıflatacak bu kirli süreci durdurmak için her türlü çabayı Zafer Partisi olarak göstermeye devam edeceğiz.

Zafer Partisi, Türk milletinin hak, menfaat ve çıkarlarını savunmaya tek bir geri adım atmadan kararlılıkla devam edecektir.

Hükümet karşıtı gazetecilere – en son Sayın Fatih Altaylı örneğinde olduğu gibi – uygulanan baskıların tutukluluğa dönüşmesi, aslında AKP hükümeti karşıtı tüm toplumsal kesimlere yönelik bir gözdağıdır. AKP hükümeti, karşısındaki politik şahsiyetleri, siyasallaştırılmış yargı eliyle saf dışı bırakmıştır. Onları tutuklayarak, özgürlüklerinden mahrum ederek siyasetten uzaklaştırmıştır.

Oysa Ümit Özdağ gibi ve hâlen cezaevinde tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu gibi siyasi rakiplerinizi politik arenada yenmeniz gerekirdi. Ancak siyaseten yenemediğiniz bu kişileri yargı yoluyla tasfiye etmeye çalışıyorsunuz. Genel Başkanımızı hukuksuz biçimde hapse atarak onun düşüncelerini ve politikalarını alt etmiş sayılmazsınız.

Ülkemize doldurduğunuz milyonlarca düzensiz göçmen ve kaçağın; ekonomik ve demografik etkilerinin yanı sıra güvenlik ve asayiş sorununa da yol açtığını Zafer Partisi defalarca Türk kamuoyuna anlattı. Bunun anlaşılması için, yasa dışı göçle gelen kaçak nüfusun güvenlik sorununa neden olabileceğini görebilmek için, İran’daki gibi bir laboratuvar ortamının mı oluşması gerekiyordu?

İşte İran: İran-İsrail savaşının ardından, ülkede bulunan kaçak Afgan ve Hintli göçmenlerin topluca sınır dışı edilmeye başlandığını görüyoruz. Bu kişilerin, savaş ortamında ülke aleyhine casusluk faaliyetlerinde bulundukları ortaya çıktı. Onların barındığı her ülkede benzer tehditler potansiyel olarak vardır. Çünkü kendi yurdunun yurtseveri olamayan bu yığınlar, Türkiye’nin de acilen çözmesi gereken öncelikli sorunlarındandır. Bunun yanında, “Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?” sorusuna cevap artık ne yazık ki “ekonomi” değil, “adalet”tir.

Toplumsal güvenimiz dibe vurmuş durumda. Çünkü bu sorunların temelinde, tek adam rejimini yaratan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi vardır. Çeyrek asırdır iktidarda olan AKP hükümetinden kurtulsak dahi, bu rejim değişmedikçe yeni garabet AKP hükümetleri ve Tayyip Erdoğanlar Türk siyasetinde boy göstermeye devam edecektir.

Türkiye’de siyasetin ve rejimin normalleşebilmesi için Zafer Partisi, Türk seçmeninden bu doğrultuda destek istemektedir.